What's new

Turkish Armed Forces Multimedia Center

M60 Patton tanks really are outdated but far from useless. Considering the Tank forces of Syria and Iran which mainly consist of old T-72s and T-55 they can still pack a great punch to them. During the Gulf war M60s Tanks did great but then against the T-72 where merelt monkey versions.

IMHO they can still very usefull. Upgrading them to Sabra standart would definitly be smart/cheap/cost-effective. I think we really should do that since all the 1000 Altay tanks will be completly delivered around 2022.
 
M60 Patton tanks really are outdated but far from useless. Considering the Tank forces of Syria and Iran which mainly consist of old T-72s and T-55 they can still pack a great punch to them. During the Gulf war M60s Tanks did great but then against the T-72 where merelt monkey versions.

IMHO they can still very usefull. Upgrading them to Sabra standart would definitly be smart/cheap/cost-effective. I think we really should do that since all the 1000 Altay tanks will be completly delivered around 2022.

Altay deliveries will start in 2017. It's impossible that 1000 tank around 2022. Also all Sabras deployed Thrace and Ankara there is not any Leopard or Sabra Eastern borders. While a m-60 is around 50 tonnes t-72s app. 40 tonnes expect armoured ones. If we think US made RHA stronger than Ruskie's, I'm sure our armours can easily overtake Syrian armours thanks to our air superiority.
 
grf2p.jpg


ojHgk.jpg


b2LRi.jpg


MRz15.jpg


BARIS_KARTALI_HIK_ONAYLI.JPG


539649_431429806896838_1815183870_n.jpg
 
Is there any similar events like this in history? I mean, hitting by a RPG and getting away with it shouldn't be something you could see every day.
 
Its looks to me like Aselsan is developing the Leopard upgrade which was never requested from the military and might end up with no customer at all? I mean they gain a lot of expertise but thats about it if there's no demand.
 
If we read well, all the stuff developped for NG upgrade and learned will be adapted to Altay tank.
+ a lot of countries are waiting for the uprade kit, they are very interested, the NG kit will be totally showed in idef 2013. They began the tests in the end of 2011 and they are nearly finished ( tested all seasons ), Tsk is still testing the upgraded Tank ...

Targeting Aselpod is finished and will be tested with CN-235 and will be integrated in F-4, F-16, cn-235 and others...
AselFir-300D naval edition is fnished as well.
 
Different stuff like new Ans-510 Ataletsel navigasion system for ANKA is finished and will be integrated to ANKA, plus another system unknow name developped(finished) by ASELSAN which can allow ANKA autopilot himself for pre-configured and (updated) mission will be integrated.
For other mini UAV, a system called Aselsan mini-gimbal is develloped which consist of a 1kg miniAselfir like thermal (day and night) camera
The AVCI FAZ-1 helmet for heli which integrate THALES optik sensors and Aselsan systems had been tested on t-129 (they say tested in TUSAS in live fire ) gave very nice results. The AVCI FAZ-2 will integrate a Aselsan optik sensors. As written, they need thales optik as a stopgap. AVCI FAZ-2 is for very soon.
 
Guys, leopard2A4s will serve along with Altay for at least 20 more years. NG's happening, inevitably.
 
539078_453030381403447_328524744_n.jpg


SSM Murad BAYAR ile söyleşi
“Hedefimiz, Ulusal Savunma Sanayimiz ile TSK’ne En Son Çözümleri Sunmak Üzerine Odaklanmıştır!”

Savunma Sanayii Müsteşarlığı; bir taraftan yurt içinde teslimat sürecine giren programlardaki sıkıntıları gidermek için yoğun uğraşlar verip yurt dışında yeni imkanlar oluşturmaya çalışırken, aynı zamanda da küresel zorlu rekabet ortamlarında Türk Savunma Sanayii çözümleri için açılımlar yaratmaya odaklanmaktadır. Halen kontrat müzakereleri devam eden büyüklü-küçüklü projelerde sürdürülen zorlu pazarlıkları da göz ardı etmemek gerekir.
Bu mücadele dolu zorlu ve yoğun süreçlerin günlük mesainin doğal bir parçası haline geldiği Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nda okuyucularımızla buluşturduğumuz Müsteşar Murad BAYAR’ın, bugün ve yarınlara özgü düşünce ve görüşlerini aşağıda aynen paylaşıyoruz.

S&H:Yeni tesisleriniz Hayırlı Olsun. Bunu, büyüme sürecinin önemli bir parçası olarak görüyordunuz?

Müsteşar M. BAYAR:Evet! Hem büyüme, hem de aynı derecede önemli, ümit ediyorum o sonucu da alacağız, çalışmalarımızın daha verimli yürütülmesine de bir katkısı olacaktır. Genelde mekan çok önemsenmiyor ama, bazen işin temposunu, birlikte çalışmanın sonucunu etkileyecek bir faktör haline gelebiliyor. Örneğin, bir proje grubumuzun, önemli bir aşamaya gelen bir projeyi değerlendirecek oda bulamaması, bunun için bir kaç hafta beklemesi, bir oda müsait olsun da gelişmeleri değerlendirebilelim çaresizliğini yaşaması, hiçte hoş bir şey değil. Biz bunları artan bir şekilde yaşıyorduk. Düşünün bir kere böyle bir değerlendirmeyi yapabilmek gerekli yetkilileri, farklı farklı yerlerden getiriyorsunuz, sonra böyle bir sorun yaşıyorsunuz. Bunlara ilaveten çalışma ortamları, mekanlar bir motivasyon unsuru olarak önem taşımaktadırlar.

S&H:SSM toplam işgücü ne seviyede bugün?

Müsteşar M. BAYAR:Bugün için mevcudumuz 388. 2o’ye yakın arkadaşımız da bu hafta [29ncu Hafta] işe başlıyor, böylece 4oo civarında olacağız. Bu seviyemizi, önümüzdeki yıl sonuna kadar yüz kişi daha artırırız diye tahmin ediyorum. Bizim nüfusumuz biliyorsunuz, sadece SSM’ndan oluşmuyor. Beşyüz olduğumuzu farz edelim. Beşyüz kişiye bu metrekare fazla. Ama biz, sizin tabirinizle SSM Tesisleri’nde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden gelen Proje Subayları, yani Kullanıcı Temsilcilerini, kuruluşlardan gelen mühendis ve yetkilileri de ağırlıyoruz. Bazen bakıyoruz, çeşitli kesimlerden 1.ooo’e yakın ziyaretçi ağırlıyoruz, bunlardan bazılarının, üç gün, bir hafta burada mesai yaptığı oluyor. Bu çalışmalar için altyapı imkanları sunmamız gerekiyor.
Diğer taraftan, toplam işgücü sayımızın hemen hepsi, projelerimize yönelik çalışanlarımızdır. Çünkü biz, destek hizmetleri ihtiyacımızın tamamını, hizmet alımına dönüştürdük, yani ‘out-source’ olarak çalışıyoruz. SSM, başlangıcında 226 kişi civarında bir kadroyla kuruluyor, ancak bunun %5o’ye yakını destek hizmetleri: şoför, kat hizmetleri, temizlik, güvenlik vb. Yani devletin tahsis ettiği kadronun yarısı buna, ancak geriye kalan yarısı da uzman personele. Bugün ise kadrolu hizmet personeli neredeyse hiç kalmadı. Tüm; temizlik, güvenlik, yemek, ulaşım vb hizmetleri, dışarıdan kaynaklandırdığımız hizmet alımına dönüştürdük. Bu arada araç parkımız keza ve buna yakıt, sigorta, bakım/idame ve şoförleri de dahil.

S&H:Ancak yine de iş yükü artışınız, kadro artışınızdan daha hızlı değil mi? Yani zorlanmaya devam ediyorsunuz açıkçası.

Müsteşar M. BAYAR:Evet! En son 17 Temmuz Savunma Sanayii İcra Komitesi [SSİK] kararlarında da bir çok yeni proje yürürlüğe kondu. Evet zorlanıyoruz ama ülke ihtiyaçlarının yapılmamasına da rıza gösteremiyoruz, ya da başka yollardan çözülüp, bizim arzu etmeyeceğimiz sonuçlara ulaşılmasına gönlümüz razı gelmiyor. Sonuçta istek gelince ‘yaparız’ diyoruz. Bu artık TSK projelerini de aştı, malum başka kurumlarınkine de cevap veriyoruz. Yani bir şekilde bunu biz yaparsak ülke adına daha iyi sonuçlar doğuracağını düşünüyoruz.

S&H:2o12 Stratejik Planı’nızda vizyon olarak ‘Savunma ve Güvenlik teknolojilerinde Türkiye’yi üstün kılmak’ şeklinde bir hedef belirlemişsiniz. Bu tanımı biraz açar mısınız?

Müsteşar M. BAYAR:Konu başlıklarına girmeden önce o ifadeyi biraz açmaya çalışayım. Türk Silahlı Kuvvetleri [TSK] ihtiyaçlarını ağırlıklı olarak özgün projeler halinde ele alıyoruz, yani kendi mühendisimizin, kendi tasarımımızı ortaya çıkardığı yeni ürünler amaçlıyoruz. Şimdi bunu yaparken bizim hedefimiz, dünyada olan en iyi sistem ne ise, ona muadil veya daha iyi bir şey yapmak. Yoksa biz, Türk Silahlı Kuvvetleri [TSK] ile şöyle bir yaklaşım içinde olamayız: ‘Türkiye’de yapalım ama dünyada mevcut olanın biraz gerisinde kalabilir!’ Böyle bir şey düşünemeyiz. Sonuçta mevcut teknolojilerin en iyisi ne ise, hatta biraz daha ilerisini hedeflememiz lazım. İşte ANKA İnsansız Hava Aracı [İHA] yapacağız diye yola çıkıyoruz. Diğer yanda muadili olarak ne var: Predator var, Heron var. İşte biz de en azından a seviyeleri hedeflemek zorundayız. ‘Yapıyoruz ama ancak onun %7o seviyelerinde olacak’ diye bir hedef koyamayız. Piyade Tüfeği yapacağız, dünyadaki en iyi tüfek ne seviyede ise, aynı seviyede olacak; ana muharebe tankı yapacağız, en iyi tank hangi seviyede ise aynı seviyede olacak! Dolayısı ile buradaki hedefi ‘üstün kılmak’ olarak tanımlıyoruz. O seviyeleri yakalamak da yeterli bir hedef tanımı olmuyor. Bunu en son biz yapıyorsak, daha iyisini yapmamız lazım, çünkü o günkü en yeni son teknolojileri yakalamak fırsatımız var.
Örneğin Ana Muharebe Tankını biraz daha açalım: İşte bugün en gelişmiş ve/veya en başarılı tank dediğimizde, karşımıza bundan yirmi sene, otuz sene önce tasarlanmış bir platform çıkıyor. Diğer taraftan siz bugün sıfırdan, yani tasarımından itibaren bir tank yapıyorsanız, bugün dünyada mevcut teknolojilerin en uç noktalarını yakalamak ve bunlardan yararlanmak fırsatınız var. İşte buradan yola çıkarak, yapmaya soyunduğunuz şeyin de muadillerinden daha iyi olmasını, daha üstün olmasını beklemeniz ve onu hedeflemeniz lazım. Yapacağımız şey dünyadakilerin gerisinde kalacak hedefi ile başlayamayız, muadili ile de başlayamayız, onun için daha üstün seviye hedefi ile başlayacağız. HürKuş yapıyoruz, hizmete girdiği zaman dünyadaki en iyisi olmak zorunda, kendi klasmanında. Bizden sonra yola çıkanlar daha iyisini yapabilme şansına sahip, ama en son biz yaptıysak, bizimki en iyisi olmak zorunda.

S&H:Bu aynı zamanda uluslararası rekabet kabiliyeti açısından da bir gereksinim değil mi?

Müsteşar M. BAYAR:Kesinlikle. Tabii zaten bir sonraki adımda da o hedefleniyor. Uluslararası rekabeti de düşünmemiz lazım ama buradaki vurgu en başta kendi kullanıcımız.

S&H:Son on yılda oldukça çok miktarda özgün projelere soyundunuz. Bütün bu detaylarda en iyisini hedeflemek bizi zorlamıyor mu?

Müsteşar M. BAYAR Dediğiniz doğru, bazı projelerde bunun zorluklarını da yaşıyoruz. Her zaman sektörün ve sektörün ötesinde hedefler koyuyoruz. Bir projede koyduğumuz hedef sektörümüzün o gün içinde bulunduğu yeri yansıtmıyor. HürKuş örneğine dönelim, ne zaman başladı: 2oo5 yılında verildi ilgili karar. Halbuki o yıllarda TAI’nin henüz bir uçak tasarlama yeteneği aslında yok. İşte orada üst bir çıta konuyor. HürKuş’ta başlangıçta bir tasarım faaliyeti olarak çıkıldı yola, ama o fikir çabuk aşılıyor. Uçak belirginleşmeye başlayınca, ortaya ne çıktı ona bakmaya başlıyor herkes. ANKA’da da mesela düşünün ilk uçuşunu yapabilir miyiz düşüncesinden, sonuçtan ciddi bir performans beklentisine geçme sürecimiz, birbuçuk sene. Bugün neredeyse yüz sortiye yaklaşıldı. Her gün 5-6 saat uçuyor. Şimdi başka beklentiler doğuyor. Dünyadaki eşdeğerleri ile aynı görevleri yapsın istiyoruz.
Mesela silahlı versiyona geçelim istiyoruz. Çeşitli değerlendirmelerimiz var, üzerinde çalışıyoruz, siz de biliyorsunuz. Onun için onu vurgulamak istedik: yaptığımız iş dünyadaki muadillerinden daha üstün olacak. Ne yapıyorsak daha iyisi hedefi ile yola çıkaracağız. Teknik olarak daha iyisini yapabiliriz.

S&H:Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesindeki askeri fabrikaların atıl kapasitelerinden faydalanmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Müsteşar M. BAYAR:Sizin de bildiğiniz gibi, askeri tesislerin asli rolü üretim değil: bakım, onarım ve idame odaklı. Zaten adlarında da açıkca vurgulanıyor: İkmal Bakım Tesisleri. Bizim bugünkü yaklaşımımız, asıl hedefimiz olan özgün ürün ve yerel imalat sonucunda, bir ürünün üreticisi yerli kuruluş, o ürünün bakım ve onarım sorumluluğunu da alsın şeklinde ve bu yaklaşımı, bugün Türk Silahlı Kuvvetleri de benimsiyor. Örneğin Otokar’ın Cobra araçlarını ele alalım. Otokar, bu desteği verirken hem mali, hem de hizmet sürati açısından daha etkin gerçekleştirebiliyor. Hatta harekat bölgesinin en uç noktasında verebiliyor bu desteği, ister yurtiçinde, ister yurtdışında, örneğin Afganistan’da, olsun. Siz bunu kendiniz yapmak istediğinizde iş daha zorlaşıyor, daha verimsiz hale geliyor ve aynı yatırımların duplikasyonu şeklinde karşınıza çıkıyor. Ticari kuruluşlar bu sorumluluğun altından çok daha verimli kalkabiliyor. Bunu biz şimdi ATAK helikopteri üzerinde çalışıyoruz. Düşüncemiz, TAI önderliğinde bir bakım-onarım merkezi. Tabii Türk Silahlı Kuvvetleri tesislerinin de rolü olacak burada. Ama ana yapıyı, ana müteahhit üzerinden kurgulamak veya örneğin yazılım ağırlıklı simülatör projelerinde aynı yaklaşımı Havelsan üzerinden kurgulamak. Şuna dikkat etmemiz lazım. Silah sistemleri eskiden mekanik sistemlerdi ve mekanik sistemde bir parça arızalandığı zaman o parçayı değiştirmek ile iş oluyordu. Ama şimdi sistemler yüksek seviyede elektronik ve yazılım ağırlıklı. Böyle olunca, bakım onarım tamamen farklı bir şekle bürünüyor. Bir arıza olduğu zaman, bir kart değişikliği gerekecek ancak aradan geçen zamanla o kart eskimiş olacak. O taktirde o kartta bir takım değişiklikler yapmak lazım, bunun içinde o yazılımı değiştirmeniz lazım, bu da oldu size modernizasyon.
Geldiğimiz nokta, özellikle yeni envantere girecek silah sistemlerinde, tasarım mühendisliğine sahip olduğumuz ürünlerde, bu hizmeti ana yüklenici üzerinden sağlayalım. Şimdi ANKA için bu görev TAI’ye verilebilir. Bakın, İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri [RAF] C-130 ulaştırma uçakları için Marshall Aerospace ile 25 yıllık bir kontrat altında tüm bakım/onarım/idame hizmetini devretmiş bulunuyor. Bugün İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri pilotu uçağı pist başında uçuşa hazır teslim alıyor. Bugün A4ooM projesinde uluslararası alanda bu zaten geliyor. Biz de kendi projelerimize bu konsepti uygulayabiliriz.

S&H:Müşterek Taarruz Uçağı [MTTU/JSF] ile ilgili neler söyleyebilirsiniz? ABD tarafında LRIP 7 kapsamında değerlendirilmek üzere ilk iki uçağın siparişini verdik ve yürürlüğe girdi.

Müsteşar M. BAYAR:JSF Program Ofisi, yani JPO, siparişleri yıllık kontratlar halinde ele alıyor. Her yıl, ABD dahil bütün üye ülkeler adına JSF Program Ofisi Lockheed Martin ile kontrat yapıyor. Üye ülkeler programları altında belirledikleri ihtiyaçlarını bildiriyor ve bunlar toplu halde JPO tarafından Lockheed Martin ile kontrat altına alınıyor. Şu anda yıllık adetler belirlenerek siparişe dönüştürülüyor. Bunları da Düşük Hızlı Başlangıç Üretimi [LRIP/Low-Rate Initial Production] tabir ettiğimiz yıllık kafileler halinde gerçekleştiriyor. Henüz çoklu-yıl [Multi-Year] siparişlere geçilmedi. LRIP fazları altında yıllık siparişler daha devam edecek. Şu anda LRIP 4 gerçekleştiriliyor. LRIP 5 kontrata bağlandı. Sanırım LRIP 6 kontrat müzakereleri sürdürülüyor ve LRIP 7 ile birlikte kontrata bağlanması muhtemel. Bizim siparişimiz LRIP 7 kapsamına giriyor ve 2o15 yılında teslimat planlanıyor. Bu demektir ki, bizim gibi, diğer üye ülkeler de yıllık siparişler halinde devam edecek. Bunun LRIP 1o’a kadar sürmesi planlanıyor. Çoklu-yıl [Multi-Year] siparişine gelince beş yıllık siparişler vermeye başlayacağız. Bu aslında bu projenin önemli bir avantajı.

S&H:Takip eden uçak siparişini nasıl planlıyor musunuz?

Müsteşar M. BAYAR:Şimdi bu bize, yani Türkiye’ye kalmış bir karar. Bizim bir projeksiyonumuz var. LRIP 7 altında sipariş ettiğimiz ilk iki uçak ABD’de kalacak. Bunlar ABD Hava Kuvvetleri [USAF]’nin Eglin Hava Üssü’nde Türk Hava Kuvvetleri Öğretmen Pilot Eğimi için kullanılacak ve 2o16 yılında Türkiye’ye gelecek. İlk 6 adet F-35 Lightning II siparişi eğitim uçağı olarak öngörülüyor. Diğer taraftan her yıl artan sayılarda siparişi değerlendiriyoruz.
Bildiğiniz gibi Çoklu-Yıl [Multi-Year] programı biraz ötelendi ve yıllık siparişler LRIP 1o’a kadar sürecek, bugünkü şartlar altında. Bizim de ilk siparişimiz 6 uçak olarak görünüyordu, onu ikiye indirdik. Diğer ortak ülkeler de benzer şekilde ayarlamalar yaptılar. Ondan sonra seri üretime geçiş aşaması altında üretimde bir artış [Ramp-Up] söz konusu ve Beş-Yıllık süreçleri kapsayacak Çoklu-Yıl [Multi-Year] siparişleri devreye girecek. Biz de benzer şekilde belli bir takvime bağlı olarak siparişlerimizi artırarak yıllık 1o uçağa kadar çıkıyoruz ve bu şekilde 1oo uçağı tamamlayacağız. Ama programın gelişmesine göre her ülke bunları ayarlıyor. Azaltabiliyor, bizim de yaptığımız gibi. Dolayısı ile önümüzdeki yıl da aynı değerlendirmeyi yapacağız. Muhtemelen iki uçak daha sipariş edilecek. Araya boşluk bırakmak istemeyeceğiz.

S&H:Finansmanı nasıl sağlanıyor, siparişlerin?

Müsteşar M. BAYAR:İlk iki senelik siparişleri biz Savunma Sanayii Destekleme Fonu [SSDF] üzerinden fonlayacağız taahhüdünü verdik. Takibinde bir kredi mekanizmasının kurulması gerekiyor.

S&H:Müşterek Taarruz Uçağı [MTU/JSF] ile ilgili sanayi katılımı kısmının çok iyi yönetildiği kanısı hakim. Bilhassa bu sanayi altyapı yatırımı için kredi mekanizmasının oluşturulması çok olumlu bir çözüm olarak karşılandı. İlk iki kredi paketi kullanıldı. Yeni bir kredi paketi düşünüyor musunuz?

Müsteşar M. BAYAR:Şöyle. Son 17 Temmuz Savunma Sanayii İcra Komitesi [SSİK]’den bu doğrultuda bir yetki aldık. Ağırlıklı olarak F-35 Lightning II motoruyla ilgili bir Nihai Montaj ve Testler diyebileceğimiz Final Assembly and Check-Out, kısaca FACO tabir edilen kabiliyet ile ilgili olabilir, buna ilaveten üzerinde durduğumuz bir kaç konu daha var.
Bildiğiniz gibi Hollanda, İngiltere, İtalya projeye daha ilk başta, geliştirme fazında katıldı. Ancak bunun geri dönüşümünü pek alabildiklerini düşünmüyorum açıkçası.
Halbuki bizim yaklaşımımızda sağladığımız kredi mekanizması, kendi sanayimize yönelik bir destek idi. Ve hakikaten MTU/JSF programı biraz ileri kayınca, normalde bu projeye yatırım yapan sanayileri zorlayan bir şey: örneğin 2o yıl süreceğini tahmin ettiğiniz bir üretime göre bir yatırım altına giriyorsunuz. Ama ilk yıllardaki ötelemeler sonucu teslimatlar çok düşük ve doğal olarak ilk yıllar sizi finanse etmiyor o seviyedeki teslimatlar, sonraki yıllarda bunun bir dönüşü başlayacak. Biz bu kredi mekanizması ile, işte o araya bir köprü kurmuş olduk. Şirketlerimiz yatırımlarını yapıyor, ama başlangıç yıllarında yılda beş, on teslimat yapıyor, ama Üretim Artışı [RampUp] başladığında ise kapasitesi kurulu ve hazır.
Bugün şunu gözlemlemeye başladık. Bu 9 ülke ortaklığına göre ilk başta yapılan iş dağılımlarına göre belirlenen bu işleri taahhüt altına alan şirketlerin bazıları, programın bu kaymasından dolayı ayrılıyorlar. Bu gibi işlerin bazılarının bize yönelme olasılıkları doğuyor şimdi. Bizim şirketlerimiz de, bu kredi ile kapasitelerini kurup çok ciddi rekabetçi olabilme fırsatı yakaladılar. Çünkü biz onlara diyoruz ki; ‘bu finansman kredisini, teslimat yaptıkça geri ödeyeceksiniz.’ Bankadan alsalardı, banka şimdi yakalarına yapışmıştı. Biz hem faizsiz verdik, hem de daha önemlisi geri dönüşünü teslimatlara bağladık. Dolayısı ile sanayii açısından çok avantajlı bir kredi mekanizması.
MTU/JSF projesinde 1oo uçak için son rakamlarla ABD$16 milyar bir yatırım yapacağız, halbuki bu vesile ile buraya koyduğumuz para bugüne kadar ABD$4oo Milyon civarında ve bunu zamanı gelince geriye alacağız.

S&H:F-35 Lightning II’nin motoru F135 ile ilgili Motor FACO Fizibilite Raporu Türkiye’ye teslim edildi mi?

Müsteşar M. BAYAR:Evet, JPO bize teslim etti. Çalışıyoruz. Açıkçası biz bu fizibilitenin her halükarda sağlanacağını düşünüyoruz. Çünkü daha önce motor üretimi yapıldı Türkiye’de, o altyapılar mevcut.

S&H:F135 ile ilgili FACO alt-yapı seçimi sürecinde neredesiniz?

Müsteşar M. BAYAR:Bütün olanakları değerlendiriyoruz. Doğal olarak başta TEI geliyor akla, ancak General Electric ortaklığı bütün tarafları düşündürüyor. Belki Eskişehir Hava İkmal Bakım Merkezi odaklı bir çözüm oluşturulabilir, TEI ile komşu olmaları iyi bir avantaj. Ayrıca TEI bünyesinde kurulu Motor Bremzesi, zaten devlet malı. TEI’nin bazı imkanlarından yararlanabiliriz, yani olanakları en iyi şekilde bir araya getiren bir model kurgulayacağız.

S&H:Böylece kazanılacak bir Motor FACO kabiliyeti, başka MTU/JSF ortak ülkelerinin de yararlanmasına sunulabilir mi?

Müsteşar M. BAYAR:Bence bu fırsatlar doğacak. Şimdi buradaki oyunu şöyle oynamak gerekiyor. Başlangıçta kendi projenizi tam oturtmanız gerekiyor. Niyet bazında olmuyor bu iş. Önce Türkiye için bunu yapıyoruz. İtalyanların Uçak FACO’sunda olduğu gibi, ki faaliyete geçmek üzere. Ondan sonra bu alt-yapı kabiliyetinizi diğer ülkelere açmak için gerekli girişimleri başlatıyorsunuz.

S&H:MTU/JSF alımları ile ilgili sık sık vurguladığınız bir hedefiniz vardı: yukarıda da vurguladığınız ABD$16 Milyar seviyesindeki maliyetlerin en az %5o seviyesinde yerel sanayiye iş payı olarak geri dönmesi. Bunun aşılması söz konusu mu?

Müsteşar M. BAYAR:Bu bir projeksiyon olduğu için biraz spekülatif oluyor ama bizim hesaplarımıza göre şu andaki durumda, MTU/JSF yurtiçi iş payı seviyelerinde, sizin %5o’si olarak altını çizdiğiniz ABD$8 Milyar’ı geçmiş vaziyetteyiz. Bu rakam, demin değindiğimiz diğer ortak ülke sanayilerindeki çıkmalardan beklentilerimiz, tüm bu çalışmaların sonuçta bir ‘En İyi Değer/Best Value’ yaklaşımı altında ele alındığı için ilave olarak gelebilecek iş yükü ve tabii ki, 9 ülke dışındaki MTU/JSF kullanıcılarının ortaya çıkması ile doğacak potansiyel gibi açılımları hesaba katmamaktadır. Dolayısı ile ‘Evet’, böyle bir olasılık kuvvetle muhtemel.

S&H:Son Savunma Sanayii İcra Komitesi [SSİK]’nden bir MilGem-S kararı üzerinde duruyordunuz?

Müsteşar M. BAYAR:Epey yoğun çalışmamıza rağmen, yetiştiremedik. Ama kısa zamanda kararı çıkaracağız. Bir-iki ay içinde bitirmek istiyoruz. Değerlendirmelerimiz sürüyor ve yetkili mercilere tek başına karar sürecine de sunabiliriz.

S&H:İki rakip arasından en iyi teklif verenin diğeri ile işbirliği ve/veya başka tersaneleri taşeron olarak değerlendirmeleri yaklaşımı aynen korunuyor değil mi?

Müsteşar M. BAYAR:Biz zaten, Teklife Çağrı Dosyası [TÇD]’nda bunu önermiştik. Teklif verme aşamasında yanınıza başka tersaneleri de alın, biz bunu teşvik ediyoruz ve işin yürürlüğe girme safhasında da gerekirse o kurguları da yapacağız. Bunu sektörde biraz daha yaygın bir şekilde desteklendiği bir proje halinde yürütmemiz lazım.

S&H:MilGem-S kontratının imzalanmasını müteakip TF-2ooo’e geçer misiniz?

Müsteşar M. BAYAR:Evet, TF-2ooo’e geçeceğiz. Bildiğiniz gibi o kapsamda radarı çalışıyoruz, onun biraz şekillenmesi lazım. Zaten TF-2ooo çalışmasında gemiden çok radar, komuta-kontrol, füze sistemi, bunlar öne çıkıyor. Bunlar bir araya gelerek sonuçta gemiyi tanımlayacak. Yani platformu şekillendirip, bilahare ana alt-sistemleri üstüne koşmuyorsunuz. İlk önce bunların adını koyup, bunların etrafına bir gemi yapıyoruz. Bu yüzden bu çalışmalarımızın biraz olgunlaşması lazım.

S&H:A4ooM çalışması kapsamında TAI’nin Airbus Military SL ile kurduğu lojistik destek şirketi, bu hizmeti uluslararası alana taşıma, yani diğer A4ooM kullanıcılarına uzanma şansı var mı?

Müsteşar M. BAYAR:A4ooM’de Lojistik Sistem şimdi yeni kurgulanıyor. Ortak ülkelerin ağırlıklı olarak Performansa Dayalı Lojistik [PBL/Performance Based Logistics] yaklaşımına yöneldiklerini gözlüyoruz. Bir Almanya hariç, ki onlar da uçak adetlerinin çokluğu sonucu kendilerine özgü bir destek altyapısına yöneliyorlar. PDL/PBL, böyle bir çalışma da en ideal çözüm. Uçağın yapımında olduğu gibi herkesin tek model üzerinden gitmesi ve tüm uçakların aynı lojistik sistem içinden beslenmesi. Özellikle Türkiye açısından 10 uçak için kendimize özgü bir lojistik sistemi kurmamızın mantığı çok zor.
Nihai uluslararası destek çözümünde TAI’nin de, TEI’nin de Lojistik Sistem içinde yer alması mümkün olabilir.

S&H:Epey bir süredir sizi en çok meşgul eden konulardan birisi de Savunma Sanayii mamulleri ihracatı. Gerek tanıtım açısından, gerekse ikili ilişkilerin geliştirilmesi ve ihracata yönelik konumlanma açısından büyük çabalar sarfediyorsunuz. Bu çerçevede yurtdışı irtibat büroları ile ilgili gelişmeler ne durumda?

Müsteşar M. BAYAR:Bildiğiniz gibi ilk Savunma Sanayii İrtibat Bürosunu Washington, DC/ABD’nde faaliyete geçirdik. Akabinde Riyadh/Suudi Arabistan geldi. Bugün Brüksel üzerinde son aşamadayız. Brüksel Bürosunu NATO etkinliklerine yönelik olarak kurguluyoruz. Yine STM üzerinden açacağız. Bu ofisleri de zaten SSM Ofisi olarak tanımlamıyoruz: Ulusal savunma sanayi kuruluşlarımızın yöresel faaliyetlerini desteklemek üzere oluşturulmuş Savunma Sanayi Ofisleri bunlar ve sektörü temsil etmek üzere ordalar. Bizimle ilişkileri sektörle ilişkileri sebebiyle. Biz yönelimi, alt-yapı hazırlıklarını sağlıyoruz.

S&H:İlk geri bildirimler nasıl?

Müsteşar M. BAYAR:Riyadh/Suudi Arabistan Savunma Sanayii Bürosu ile ilgili çok iyi geri bildirimler alıyoruz. Bu da doğru yolda olduğumuzun iyi bir göstergesi.
Hatırlayacağınız üzere, başlangıçta bu çözümü, 3238 Sayılı Kanunumuzdaki değişiklik teklifi üzerinden gerçekleştirmek amacındaydık. Ve bununla ilgili bürokratik girişimlerimizi başlatmıştık. Ancak mevzuat süreçleri uzayınca, bugünkü yöntemi geliştirdik.
Açıkçası Riyadh/Suudi Arabistan tecrübesinden sonra da, 3238 Sayılı Kanunumuzda öngördüğümüz yapılanma yerine bu yaklaşımın daha iyi olduğu düşüncemiz ağır basıyor şimdi. Çünkü o sistemde, bu biraz daha devlet bürosu şeklini alacak idi ve kadrolar, bürokratik yapılanmalar sonucu ne de olsa mecburen bir devlet dairesi haline dönüşecekti. Halbuki, önceden tanımlamış olduğu hedef ülkelerde zaten Savunma Ataşeliklerimiz var ve onların da savunma sanayi görevleri de bulunuyor. Halbuki bizim bu Savunma Sanayii İrtibat Ofislerinden beklentimiz, daha çok ticari dünyanın uzantısı olarak esnek ve süratle hareket edebilmeleri. Sonuçta amacımız sektörün bürosu, temsilcisi gibi olması, ticari kuruluşların daha rahat ulaşabilecekleri bir ortak hareket noktası. Örneğin Washington DC bu şekilde kullanılıyor: Sektöre tahsis edilmiş bir destek hizmetleri kapasitesi.

S&H:Brüksel Bürosu ile ilgili süreç ne durumda?

Müsteşar M. BAYAR:Büro tutuldu, oldukça elverişli ve güzel bir konumda, TC Büyükelçiliği’ne yakın bir yer. Yine STM üzerinden gerçekleştirilen bir girişim bu ve STM bir uzmanını atamış bulunuyor.

S&H:Savunma Sanayii mamulleri ihracatında en önemli konulardan birisi de mevzuat. Gerek çok noktalı onay süreçleri, gerekse finansman kolaylığı sunumu, prosedürel kolaylaştırmadan çok kısıtlamaların varlığı gibi süreçler ihracatı zorlu bir uğraş haline getirmektedir. Bu yöndeki düşüncelerinizi okuyucularımızla paylaşır mısınız?

Müsteşar M. BAYAR:Önce Savunma Sanayii mamulleri ihracatı konusunda henüz bir öğrenim eğrisi süreci yaşadığımızı düşünüyorum. Devlet olarak bu işin daha çok başında olduğumuza inanıyorum. Daha henüz bir ihracat sistematiği kurgulayacak bilgi seviyesinde değiliz. Bunun teknik boyutları var, ki tecrübeyle oluşturulması lazım. Bir tarafta, evet ihracatı artırmak istiyorsunuz, diğer tarafta ise daha yerine oturmamış bazı kurallar ile uğraşıyorsunuz. Savunma sanayi ihracatında önde olan ülkeler, bu sistemleri boş yere geliştirmiyorlar. Bir silah sistemini verdiğiniz/vereceğiniz ülke ile yarın başka konular gelişebilir. Bunun büyük bir dikkatle incelenmesi lazım. Mevcut sistemimiz bizim öğrenme sürecimiz açısından bana göre şu anda yeterli. Çünkü söz sahibi olabilecek görüşlerin alınması gerekiyor. Yani Genelkurmay Başkanlığı görüşünün alınması lazım, MSB görüşünün, keza Dışİşleri Bakanlığı görüşünün alınması lazım çünkü bu sayede bir Türkiye resmi ortaya çıkıyor. Biz ise bunun biraz daha satalım, edelim tarafında olduğumuz için, yani Savunma Sanayii ihracatını geliştirme tarafında olduğumuz için bu sürecin ihracat lisansı kısmında bir taraf olmamalıyız. Başka bir ajans bunu kontrol etmeli. Bize kalsa biz herşeyi herkese satmaya kalkabiliriz. Çünkü bizim Savunma Sanayii Sektörünü geliştirme güdümüz böyle bir mantığa yol açıyor. Ama bir taraftan da bir kontrol mekanizması olması lazım, ki devletin genel siyasetini yansıtabilsin.
Esasında öğrenim sürecimizde o seviyelere gelmeye de başladık. Bir ülkeyle Roketsan’ın Cirit Füzesi satımı ile ilgili yürüttüğümüz görüşmede, gördük ki zamanında bizim talep ettiğimiz şeyleri, bugün onlar bizden talep ediyor. Bu defa da, her ne kadar daha tam oturmamış diye düşünsekte, sizin sisteminiz aynı reaksiyonları vermeye başlıyor. Dolayısı ile bunun biraz tecrübe edilmesi, birebir yaşanması ve hatta belki de sonuçlarının görülmesi lazım.

S&H:Türk Genel Maksat Helikopteri [TGMH] Projesinde müzakereler ne durumda?

Müsteşar M. BAYAR:Türk Genel Maksat Helikopteri [TGMH] Projesinde bu hafta [29ncu Hafta] ümid ediyorum ki, son bir müzakere süreci yapacağız. Şimdiye kadar daha çok çalışma düzeyi seviyelerinde görüşmeler sürdürüyorduk.
Bu kez tüm taraflar daha üst seviyede katılım sağlayacak. Bu hafta [29ncu Hafta] Sikorsky Aircraft üst yönetimi ile burada olacak ve hafta sonu da yeni Başkanları geliyor. Bu hafta bir görüşme maratonu bekliyoruz. Temel olarak benim değerlendirmem şu; Türkiye’nin ana beklentilerini sağlayan bir program var ortada, onun son rötuşlarını yapıyoruz. Bir kazaya uğratmadan projeyi yürürlüğe koymak istiyoruz.

S&H:Sanayi katılımı açısından güzel bir seviyeye geldi TGMH çalışması değil mi?

Müsteşar M. BAYAR:Kesinlikle, biz çok iyi bir rekabet sağlandığını düşünüyoruz. Sanayi katılımı beklentilerimizin ötesine geçti. Uzun vadeli de bir kurgu yapıldı. Geçici bir proje olmayacak. Kalıcı bir proje. Belirli bir rakam üretimi sonunda yarıda keseceğimiz bir proje değil.

S&H:Meltem III Projesi ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?

Müsteşar M. BAYAR:Meltem III’de yeni bir müzakere süreci ile projeyi tekrar rayına oturtmaya çalışıyoruz. Başlangıçta 1o adet ATR-72 Denizaltı Savunma Harbi [DSH] platformu olarak yola çıkılan çalışmada, halen 6 DSH görev uçağı ve 2 adet irtibat uçağı şeklinde bir revizyon üzerinde müzakerelerimizi sürdürüyoruz.

S&H:Bu gelişmenin sebeplerini okuyucularımızla paylaşır mısınız?

Müsteşar M. BAYAR:Şöyle ki. . . .bu taahhüt altındaki İtalya tarafı açısından yükümlülüklerde bir kolaylık sağlama olarak görülebilir. Ancak bunun da bir karşılığı olacaktır. İlk önce kullanıcı açısından ihtiyaçların yeniden bir değerlendirmesini yaptık. En başta Meltem I/II görev platformları hizmete girdiler. Bu süreç içerisinde o alandaki ihtiyaçlara da yeniden bakılıyor. İnsansız Hava Araçlarımız [İHA] da devreye girmeye başladı. Bu gelişmeler ihtiyaçlarda azalmaya yol açtı. Öbür taraftan da Meltem III Projesine biraz daha yürütülebilir bir şekil kazandırmak istiyoruz.

S&H Pakistan Deniz Kuvvetleri de benzer ihtiyacına yönelik olarak aynı uçaklardan kullanılmış olarak tedarik etmiş. Bunların görev platformuna dönüştürülmesinde TAI bir sorumluluk üstlenebilir mi?

Müsteşar M. BAYAR Pakistan Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral M Asif SANDILA’nın resmi Türkiye ziyareti sırasında bir görüşmemiz oldu ve bu da gündemimizde yer alıyordu. Oramiral SANDILA, Pakistan Deniz Kuvvetleri olarak şu aşamada bu uçaklara birkaç sensör takıp, entegre olmayan münferit çalışan bir sistemle göreve başlama amacında olduklarını belirtti. Bir sonraki aşamada bizimkine benzer entegre bir sistem üzerine bir proje düşünüyorlar. Biz samimi bir şekilde yaklaşımımızı aktardık: sıfırdan bir entegrasyon başlatmayın, bizim görev konfigürasyonumuzu inceleyin, ihtiyacınız ile örtüşüyorsa, o taktirde buna yönelik bir işbirliğine açığız.

S&H:Hava Savunma Sistemi konusunda düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Müsteşar M. BAYAR:Sizin de bildiğiniz gibi bu gibi çalışmalar kapsamlı ve stratejik proje etkinlikleri oluşturuyorlar. Biz teknik çalışmaları belli bir düzeye getirince, bulgularımızı takdim ediyoruz ama, değerlendirmelerin esas merci Savunma Sanayii İcra Komitesi [SSİK]’de bize yönlendirmelerde bulunuyor. Oradan aldıklarımızla bugün için bir-iki tur daha çalışmamız gerekiyor. Ancak bu normal bir gelişim süreci. Yıl sonuna kadar o projeyi tamamlayabileceğimize inanıyorum.

S&H:Bugün elinizde üç-dört tane oldukça kapsamlı projeniz kaldı ve hepsi ağırlıklı olarak kredi paketi gereksinimi altında: MilGem-S, MTU/JSF, LPD, T-LoRAMiDS vb. Bunların üst üste gelmesi mali açıdan bir sorun yaratabilir mi?

Müsteşar M. BAYAR:Bu çalışmaların hepsi için Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı’ndan ön onaylarını aldık. Diğer taraftan Hazine Müsteşarlığı da son safhada, sözleşmeyi yaptıktan sonra devreye giriyor. O çerçevede bir mutabakatımız var zaten: projeler devreye girdikçe Hazineye kredi görüşmeleri için gönderiyoruz.

S&H:17 Temmuz 2o12’de gerçekleştirilen Savunma Sanayi İcra Komitesi [SSİK] Toplantısı’nda Uydu Fırlatma Merkezi Kurulum Projesinin başlatılmasına karar verildi. Bu proje ile ilgili bilgi verebilir misiniz?

Müsteşar M. BAYAR:Uzay teknolojilerinin önemli bir bölümünü oluşturan fırlatma faaliyetlerini; uzaya bağımsız erişimi garantilemek açısından gerek koşul, uydu teknolojilerinin kullanımı için ise tamamlayıcı bir hizmet olarak görmekteyiz. Ülkemizin mevcut ve müteakip uydu ihtiyaçları dikkate alındığında, sahip olunması planlanan uydu programları ve planlanacak uydu programlarının sürdürülebilirliğini desteklemek ve uzaya bağımsız şekilde ulaşabilmek adına uydularımızın güvenli, maliyet etkin ve herhangi bir kısıtlama olmaksızın yörüngeye yerleştirilmesi gerekmektedir.
Dünya’da halihazırda bu kabiliyete sahip sekiz ülke bulunmaktadır. İçlerinde Avrupa bu kabiliyeti Avrupa Uzay Ajansı vasıtasıyla devam ettirmektedir. Tamamı yakın yörüngeye, yedisi ise aynı zamanda uzak yörüngeye de uydu fırlatabilmektedir. Sekiz ülke dünyadaki değişik 24 fırlatma merkezinden bugüne kadar 5.ooo’den fazla uzay aracı fırlatmıştır. Cumhuriyetimizin 1ooncü Yıldönümü 2o23 yılına kadar Türkiye’nin bu kabiliyete ulaşmasını planlıyoruz. Bu süreye kadar söz konusu kabiliyete sahip ülke sayısının 14’e çıkması bekleniyor.
Ülkemizin halihazırda imal ettiği uydu ve kazanacağı fırlatma kabiliyetleri ile bu alanda yatırım yapmış ve uzay vizyonu olan ülkeler arasında olması hükûmetimizin de en önemli vizyon projelerinden birisidir. Üstelik bu yatırım ile az sayıdaki ve gittikçe uydu fırlatma fiyatlarını artıran firmalara karsı rekabetçi bir fiyat ile uydu fırlatma pazarından pay almayı planlıyoruz.

S&H:Aynı SSİK Toplantısı’nda ANKA İnsansız Hava Aracı [İHA]’nın daha uzun menzil ve yük taşıma kapasitesine sahip Turboprop motorlu versiyonunun ön tasarım faaliyetlerine başlanılmasına yönelik de bir karar alındı. Bahse konu proje ile MQ-9 Reaper benzeri yerli İHA’larımızı üreteceğiz diyebilir miyiz?

Müsteşar M. BAYAR:2ooo’li yılların ortasında SSM tarafından başlatılan çalışmalar ile İHA sistemleri tasarımı ve üretimi hususunda, Türkiye’de çok önemli bir bilgi birikimi ve tecrübe oluşmuştur. Bayraktar Mini İHA Sistemi 2oo7 yılından beri operasyonel olarak kullanılmaktadır. Taktik ve operatif seviyedeki İHA sistemlerimizin tasarım ve test faaliyetleri ise başarıyla devam etmektedir. ANKA İHA ile bugüne kadar yaklaşık 1oo test uçuşu gerçekleştirilmiş ve bu kapsamda ulaşılan seviye dikkate alınarak seri üretim kararı alınmıştır.
Halihazırda yürütülmekte olan İHA projelerindeki başarı seviyemizden cesaret alarak, çıtayı daha yüksek bir seviyeye çıkarmanın zamanının geldiğine inanıyoruz. İşbu proje kapsamında geliştirilecek İHA Sistemi ile; daha yüksek hızı sonucunda hedef bölgesine daha kısa sürede uçulabilecek; uydu üzerinden kontrol ile 1.oookm’den daha geniş harekat yarıçapında görev yapılabilecek; daha fazla taşıma kapasitesi sayesinde çok farklı gözetleme ve keşif sistemleri ve mühimmat aynı anda taşınabilecek; gelişmiş gözetleme ve keşif sistemleri ile çok sayıda hedefin aynı anda otomatik olarak tespiti mümkün olabilecek; üzerinde taşıyacağı çeşitli sınıflardaki silahlarla aynı görevde birçok hedefin etkisiz hale getirilmesi mümkün olabilecektir.
Türk Havacılığını ve Savunma Sanayimizi daha da ileriye götüreceğine inandığımız bu projenin ilk aşamasında, İHA Sisteminin Ön Tasarım çalışmaları yapılacaktır. İkinci aşamada ise Detay Tasarım çalışmaları, Üretim ve Test faaliyetleri icra edilecektir. TAI ana yükleniciliğinde gerçekleştirilmesini planladığımız çalışmalarda, çok sayıda alt yüklenici Türk firması önemli roller alacaktır.

S&H:Sayın Müsteşarım, değerli vaktinizi ayırdığınız için okuyucularımız adına teşekkür eder, yeni tesislerinizde yeni proje çalışmalarınızda başarılar dileriz.
 
Back
Top Bottom